Birinci evlilik yıldönümümüzde çıktığımız Fransa yolculuğumuzun rotasını tamamen şarap odaklı oluşturduk. Rhône nehri boyunca güneyden kuzeye yaptığımız bu yolculukta çok güzel şehirler gördük, çok güzel bağlar gezdik ve çok güzel şaraplar tattık. Bir hafta süren bu keyifli gezimize önce Cassis'den başladık. Cassis, Marsilya'ya yarım saat uzaklıkta küçücük ve çok şirin bir tatil kasabası.
Cassis
Hem deniz tatili yapmak hem de şarap üreticilerini ve bağlarını gezmek için ideal bir başlama noktası. Biz deniz tatilimizi yaptıktan sonra yürüyerek gidilebilen ve harika bir konuma sahip olan Clos Saint Magdeleine'i gezdik.
Clos Saint Magdeleine
Clos küçük toprak parçası anlamına geliyor. Resimde görülen sarı renkli bağ evinde dördüncü kuşak aile bireyleri beyaz ve roze şarap üretimi yapıyorlar. Fransa'da hangi bölgede hangi üzümlerin yetiştirilebileceği yasalarla belirlendiği için isteyen istediği üzümü ekemiyor.
Clos Sainte Magdeleine
Bağ gezimizden sonra yaptığımız tadımda bir roze bir de beyaz şarap içtik. Tattığımız roze şarap 2012 yılına aitti ve grenache, cinsault ve mourvedre üzümlerinden yapılmıştı. Yine 2012 yılında toplanan beyazda ise marsanne ve cinsault üzümleri kullanılmıştı. Üretim yerlerini gezerken şarabı nasıl yaptıklarına dair bir çok şey öğrendik ama bizim için en çarpıcı olan egg-shaped dedikleri yumurta şeklindeki betondan yapılmış tanktı. Bu şekilden dolayı fermentasyon sırasında tankın içini karıştırmaya gerek olmuyormuş çünkü kabuklar çıkan karbondiyoksitin etkisiyle yukarı çıkıyor ve birbirlerine çarpıp aşağıya iniyorlarmış, böylece doğal bir dolaşım sağlıyorlarmış içeride.
Cassis'ten sonraki durağımız Sorgues'taki Chateau Gigognan'dı. Bağların ortasında bir şatoda kalma hayalimizi gerçekleştirmenin heyecanıyla gittik oraya. Tek kelimeyle muhteşemdi her şey. Bağlar, şato, odalar...
Chateau Gigognan
Şatodaki şarap tadımımız çok keyifliydi. O kadar güzel şaraplar tattık ki. LaTable de Sorgues isimli şık ve küçük restoranda küçük posiyonları ama muhteşem tatları olan çok güzel bir akşam yemeği yedik. Beyaz Chateauneuf-du-Pape'ı da ilk kez burda denedik. Chateauneuf-du-Pape'ın kırmızısı biliniyor genelde en iyi şaraplardan biri olarak. Beyazı da bir o kadar iddialı bizce.
Bir sonraki durağımız olan Chateauneuf-du-Pape bizi en çok heyecanlandıran yer oldu. Köy evleri, daracık sokaklarındaki Roma kalıntıları ve göz alabildiğine uzanan yemyeşil bağlar bizi kendine hayran bıraktı.
Chateauneuf-du-Pape
Yolda görüp girdiğimiz Şarap Müzesi'nde Chateauneuf-du-Pape'a dair bir çok şey öğrendik. Mesela burdaki bağlarda en çok dikkat çeken şey toprağın koyu sarı rengi ve topraktaki iri taşlardı. Bu bölge güneye göre biraz daha soğuk bir iklime sahip olduğu için bu taşlar gündüz sıcaklığı emip gece hava soğuyunca toprağın sıcaklığını korumasını sağlıyormuş. Bu bilgiyi öğrendikten sonra artık gezdiğimiz her bağda toprak yapısını inceler olduk. İyi bir şarap için öncelikle iyi bir iklim, iyi bir konum ve iyi toprak gerekiyor. Sonrasında da iyi bir bağcılık ve usta bir üretim.
Tain-l'Hermitage Fransa yolculuğumuzun en unutulmaz deneyimlerinden biri oldu. Burası da ufacık bir şehir. Chapoutier'ın bağları, Valrhrona çikolata fabrikası ve iki yakasını birbirine bağlayan köprüsüyle Tain-l'Hermitage'a ilk görüşte bayıldık.
Tain-l'Hermitage
Ama asıl şaraplarıydı aylar öncesinden beri bizi heyecanlandıran. Şarap kursumuzun daha ilk kurunda Hermitage şaraplarını bir kenara not etmiştik. ''Yıllandırılacak şarap budur işte'' demişti hocamız. Bunu not edişimizden bir kaç sene sonra oraya gidip de Hermitage'ları tatmak ve yıllandırmak üzere satın almak gerçekten çok güzel ve özeldi bizim için.
Chapoutier
TÜRKİYE